29 Nisan 2010 Perşembe

Dijital uçurum ve kütüphaneler

Radikal http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=873669&Date=29.04.2010&CategoryID=42

Tarih boyunca, düşüncenin, duygunun, bilginin dağıtılması için kullanılan araçlar, bir anlamda toplumun hangi sosyo-teknolojik aşamada olduğunun ve hangi aşamalardan geçtiğinin göstergesidir. Sözlü kültürden yazılı kültüre, yazılı kültürden dijital kültüre. Kil tabletten parşömene, kitaba, hard diskten, disketten, cd'den ipod'a değin. İlk başlarda duyguyu, düşünceyi, bilgiyi içeren kaynakların toplandığı mekanlara/kütüphanelere yani merkeze giden insanlık, süreç içinde bu trafiği tersine döndürmeye başladı. Merkezin yörüngesinde uzun yüzyıllarca uydu gibi dönen insanlık, son otuz yılda yavaş yavaş uydu olmaktan çıkıp yörüngenin merkezi olmaya başladı. Günümüzde ise, teknolojik yaratıcılığın, interneti durdurulamaz bir hızla geliştirmesi bireyi merkeze getirdi. Birey artık etrafında uydu gibi dönen bilgi kaynaklarının olduğu bir sanal dizgenin ortasında yer alıyor.
Keyif ve lüks
Böylece kütüphanelerde kaynak kullanımı binanın içiyle ve duvarlarıyla sınırlanmamış oldu. Geleneksel ve fiziksel kaynaklar için kütüphaneye gidilirken, sanal kaynaklara ise bulunduğumuz yerden, istediğimiz an erişme lüksünü ve keyfini yaşıyoruz. Bu arada dünyada internetin sivil ve akademik hayatta ilk kez kütüphane kataloglarında kullanıldığını hatırlatmak da yararlı olur. Bugün kütüphaneler kağıt ve elektronik koleksiyonlarıyla bilgi toplumunun eşitleyici ve eşitlikçi kurumlarından biridir. Bilgi toplumunda, Habermasçı kamusal alana en uygun örnektir. Bilginin özgürce derlendiği, yeniden üretildiği, sansürsüz ve ticari kaygı gütmeksizin sunulduğu alandır. Ülkemizde, özellikle halk kütüphanelerinin durumu, bu alandaki kemikleşmiş başarısızlık, sanki kanıksanmış bir kabullenme gibi. Dünyada ise 'arama motorları' yeni 'kültürel iletişim teknolojileri' kimlikleriyle popüler ve ticari ortamlardan yavaş yavaş akademik ve toplumsal amaçlara ve ortamlara yöneliyorlar. Fikirsel mülk kapsamına girmeyen kitaplar ve diğer ses, görüntü kaynaklarını dijitalleştirerek toplumun, bireyin kullanımına sunmakta, sanal halk kütüphanelerini yaratıyorlar.
Kafe ve kütüphane
Enformasyon ve iletişim teknolojisi sektörleri ise son derece gelişmiş cep telefonundan, belki bu sıfat bile demode, el bilgisayarına, çubuk müzik çalarına gibi doğrudan bir bireyin yalnızca kendisinin kullanacağı yepyeni aygıtları pazara sürüyorlar. Buna koşut, bu teknolojik gelişmeyi izleyen yeni e-içerik türleri de pazara sürülüp satılmaya başlanıyor. Tek şarkılık müzik kayıtlarının yanı sıra e-kitaplardan da beş-on sayfalık gibi sayfa adedinden oluşan satış stratejileri karşımıza çıkıyor. Bütün yok, parça var. Herkesin herhalde bıkmış olduğu sosyal postmodern durum, aslında ilk ortaya çıktığı ortam olan sanal teknolojide dörtnala gidiyor. Eskimiyor, yıpranmıyor. Bir de laf yerine para getiriyor!
Gerçek hayatta ise, buna ülkemiz de dahil, bazı ilginç örnekler ortaya çıkıp yaygınlaşıyor.
Kitapçılar, mekanlara masa ve sandalye koyarak, müzik çalarak ve de kahve sunarak/satarak yeni tasarımlar ortaya koyuyorlar. Müzik, ses ve görüntü ürünleri satan marketler de sanki müzik kütüphaneleri gibi. Göz ve kulakardı edilmemesi gereken ise ortamın bir ticari alan olduğunun insan psikolojisindeki yeri. Kafeler de popüler dergi, gazete, poster, el ilanı koleksiyonları ve internet servisleriyle küçük kütüphane uygulamalarının hoş örnekleri. Bir de harcadığı parayla kendini bireysel olarak ses, görüntü içeren her tür dijital aygıtla ve dijital içerikle donatmış ayaklı sanal kütüphaneler, müthiş bir yalıtımla toplum içinde varolma. Ayrıca çok ucuza satılmaya başlanan kitaplar.
Bu kadar ilginç ve hoş gelişmeler içinde bir nokta var ki canımızı sıkan, yutkunup, durup tekrar düşündürten. BM dahil, herkesin ısrarla dikkat çektiği sosyal sorun, bilgi toplumunda sınıf farkı. Dijital fark, dijital uçurum. Yukarıda bahsettiğimiz uygulamaların içinde harcağı para veya sosyo-ekonomik aidiyeti ile varolan bireyler. Bir de bu tür yaşantıların tümüyle dışında olanlar veya sınırlı ilişkilerde bulunan sosyal katman mensupları, yoksullar.
Yeni kurumların, gönüllülük hareketlerinin, dayanışma ve sosyal sorumluluk gruplarının bu olumsuzluğa çözüm bulma ve yenilik için ortaya çıkmaları sevindirici. Cumhuriyet devriminin aydınlanmacı ideolojisinin kurduğu bu halkçı kurumları bir an önce çağdaş bina mimarisi, uzmanı ve teknolojisiyle halkın hizmetine sunmalıyız. Gelişmiş ülkeler, bilgi çağında bilgi toplumu rönesansını yaşarken, Türkiye, yurttaşları için bu entelektüel uçurumu hemen kapatmalıdır. Hem ülke içinde hem de küresel boyutta. Eğitimin, hatta yaşam boyu eğitimin, öğretimin ve entelektüel gelişimin temel kurumları olan kütüphaneler aynı zamanda toplumun belleğidir. Filler asla unutmaz...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder