29 Nisan 2010 Perşembe

Kökler ve üniversite kütüphaneleri


YÖK'ün kuruluşunun ilk yıllarında üniversite bütçelerinde yapılan yeni düzenlemeler ve buna paralel üniversite yönetimlerinin politikaları, üniversite kütüphanelerini durma noktasına getirmişti. O yılları dikkate aldığımızda iyi kütüphanesi olan üniversiteler parmakla sayılacak kadar azdı. Bu üniversitelerin kütüphaneleri ortalama beş-altı yıl boyunca kitap satın almadı, daha doğrusu alamadılar. Akademik dergilerin aboneliklerinde de büyük sayıda iptallere gidildi.
Yalnızca bağışlarla ve hediye edilen kitap, dergi ve diğer tür kaynaklarla koleksiyonlar ayakta tutulmaya çalışıldı. Herkesin bildiği veya bilmediği bir gerçek de, ülkemizde hediye edilen kitap ve dergiler çoğunlukla güncelliğini yitirmiş ve yıpranmış olur. Böyle özellikli kaynakların akademik çalışmalara katkıları da yok denecek kadar azdır.
Üniversite kütüphanelerinin düşürüldüğü kötü duruma, 1984 yılında YÖK Dokümantasyon Merkezi'nin kurulması ise sanki yeni bir çözüm getirir gibi gözüktü. Bu merkez, sayısı 6 binlere varan yabancı akademik dergiye abone olmuştu ve hemen alelacele açılmıştı. Öyle ki, bu kadar sayıdaki dergi raflara alfabetik olarak dizildi ve sonra da öylece kaldı. Başlıklarındaki alfabetik özelliklerinden dolayı sosyoloji ve veterinerlik dergilerine aynı rafta rastlamak mümkündü.
Bu dev dokümantasyon merkezi, ülke çapında tüm hocalara makale fotokopisi gönderiyordu. Günlük ve haftalık Ankara turları düzenleniyor, taşradan gelen hocalar içi fotokopi dolu bavullarıyla kentlerine döndüklerinde, akademik bavul turizmindeki rollerini yerine getirmiş oluyorlardı. Ankara'dakiler ise günlük turlarla işlerini hallediyorlardı.
Araştırmacılar bilir ki, akademik dergiyi doğru kullanmak için önce 'indeks' araştırması yapılır. Elde edilen künye ile adı geçen dergideki makaleye erişilir. İndeks kullanımı bir anlamda da o bilim dalındaki literatürü günü gününe izleme çalışmasıdır.
Bu arada özel bir durumu da belirtmeliyiz; dünya ile aynı zaman diliminde ilk kez e-indeksler bu merkezde 1985 yılında kullanıldı. Anlaşılacağı gibi, bu ülkede postmoderniteye her şartta rastlanıldı.
Akademinin dış dünyaya açılan tek ve dev penceresi burasıydı. Anlayanlar ve sevenleri için haşmetli, kulları içinde zaman zaman ziyaret edilmesi zorunlu bir tapınaktı. Burada, belirttiğimiz gibi indeks, dergi ve ilk e-indeks veritabanı vardı, gidip gelmesi iyi hoştu da, referans kaynakları dışında hiç yeni kitap, daha doğrusu hiç kitap yoktu.
Soğuk füzyon, radyasyon
Ankara bozkırında ışıklı, parlak çekim merkezi, çevresinde ise donmuş üniversite kütüphaneleri. Akademik dinginlik. Birkaç iyi asabi (!) bilimcinin dışında da durumdan şikayetçi olan yoktu. Bunlar da zaten kütüphane kullanma tavrı olan bilim insanlarıydı.
Bu arada, ülkemizde 'soğuk füzyon' tartışmaları da yapılmadı değil. Üst düzey hocaları bilemiyoruz ama orta ve alt katman, bu tartışmaları 'Scientific American' dergisi düzeyinde izleyebildi. Radyasyonlu çay tartışmasına hiç girmiyoruz.
1986 tarihi itibarıyla yeni üniversiteler kurulmaya başlandı. İlk açılan Bilkent Üniversitesi'nin kendisi gibi zaten kütüphanesi de ayrıcalıklıydı. O daha önceden var olmadığı için dondurulamamıştı.
1994 ekonomik krizi dokümantasyon merkezini tümüyle olumsuz etkiledi. Sürekliliğiyle bir anlamı olan dergilerin abonelikleri maalesef durdu. Çekim merkezi ışıltısını yitirdi. Merkez, 1996 yılında Ulakbim'e devredildi.
Bu tek boyutlu dergi merkezi öyküsü yaşanırken, kütüphane müdürlükleri başkanlık formatına dönüştürüldü, hayatın doğası gereği özerklik yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. 1990'larda buzlar erimeye başladı, üniversite kütüphaneleri kaynak alımlarını yeniden başlattı. Bununla yetinmeyip, geçmişindeki buzul çağının intikamını alırcasına müthiş bir e-kitap ve e-dergi dönemi de yaşıyorlardı.
Durum böyle iken, hayat normal devam ederken ve YÖK tartışmaları sürerken, "İhale Yasası" kütüphane alımlarını da kapsayıverdi. 2003 yılında yürürlüğe giren yeni ihale yasasıyla kitap ve dergiler yine ağa takıldı. 'Kutsallık' başa bela herhalde. 'Mal alımı' yönetmeliğine tabi kılınan kitap ve dergi alımları, yeni bir donma tehlikesinin habercisi gibiydi. Masa, sandalye, patates satın alma ölçütleriyle akademik kaynak satın alma durumu ortaya çıktı.
Şimdi yaşanan sürece bakıldığında devlet üniversitelerinde kitap, dergi alımları durmuş, donmuş gibi. Bizim kökümüzde bir şeyler var galiba.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder