29 Nisan 2010 Perşembe

Peki kütüphaneler?

Toplumun belleği, bilginin kaynağı kütüphaneler, günümüzde bilgi toplumunun ve çağının öncü görevini yükleniyorlar. Umberto Eco üç tür belleğin olduğunu söylüyor: Birincisi organik bellek yani beynimiz, ikincisi bitkisel ürün olan papirüs ve kağıtta oluşturulan bellek, üçüncüsü ise mineral bellek. Bunu da ikiye ayırıyor: Kil tabletler, taş yazıtlar ve silikonlar.
Silikon bellek bugün kullandığımız bilgi ve iletişim teknolojisinde tutulan, derlenen ve kullanıcıya sunulan bellektir. Son 20 yılda dünyada bu teknolojileri bir öncü gibi geliştiren ve entelektüel içeriği bu teknolojilerle bireye ve topluma yine ilk olarak sunan kütüphane ve enformasyon merkezleridir. İnternetin ilk uygulamaları, bilindiği gibi kütüphane kataloglarının sanal ortamda topluma açılmasıdır.
Üç kamusal alan
Teknolojiyi ve toplumun çıkarlarını her dönemde öne çıkaran kütüphaneler, bilgi çağı ve toplumunun üç kamusal (toplumcu) alanından biri ve en eskisidir. Konuyla ilgili bilimsel yayınlara baktığımızda üç toplumcu alan tartışılıyor. Birincisi medya veya basın. Etkisi herkesçe bilinen bir alan. İkincisi müzeler ve sanat galerleri. Bu ise biraz tartışmalı. Müzelerin eski olanları "sevimsiz", yeni olanları ise makbul. Ama galeriler bayağı gündemde. Son beş yılda müzecilik ise olumlu olarak herkesin uğraştığı, tartıştığı ve hatta hafifçe de çatıştığı bir konu başlığı.
İstanbul kütüphanesi olsa
Bu olumluluğu oluşturan ve pekiştiren gruplar nedense bu tartışmalara kütüphaneleri katmayı hiç düşünmediler. Neden aramıyorum, ama Habermas ve onun "kamusal alanlarını" bilip de güncelleştirmede böyle eksik kalınması bu sürece ve "aktivistlerine" hiç yakışmadı. "Müzeleşen İstanbul" kıskandırıcı derecede güzel. Ama bir kütüphanesi daha doğrusu dev bir İstanbul Kütüphanesi olmayan, İstanbul'un yaşanmışlığının ve yaşanacaklığının tanığı olmayan bir kent, nasıl küresel bilgi toplumunun bir metropolü olabilir? Ben yine de İstanbul'a güveniyorum.
Sanal teknolojiyle coğrafi ve sosyal mesafelerin ortadan kalktığı, çağın hızına parelel yaşam boyu eğitim ve bireysel gelişimin zorunluluk haline geldiği bugün, kütüphaneler ve e-kütüphaneler her kişi ve sosyal katmanın başvuracağı bilgi kaynaklarıdır. Örneğin, ar-ge elektronik kütüphaneleri ekonomide hemen hemen her sektörün dinamolarından biridir.
Bilgi çağında mali sermaye kadar kültürel sermaye ve sosyal sermaye de yatırımcılığın en anlamlı uygulaması olacaktır. Eski kütüphaneciliğin kendinden firar ettiği, yeni kütüphaneciliğin ise cep telefonu kütüphanesine kadar çeşitlendiği bu günlerde 41. Kütüphane Haftasını (28 Mart 3-Nisan) kutlayacağız.
Çok ihmal edilmesine karşın ülkemizde köklü bir geleneği olan kütüphanelerin bilgi toplumu anlayışıyla yeniden ele alınması, ayrıca mimari açıdan değeri olan, işlevsel ve insancıl yeni kütüphane zincirlerinin oluşturulması, Türkiye aydınlanmasına yapılacak en anlamlı entelektüel katkıdır.
Bilgi, teknoloji, erişim ve eşitlik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder